Yirminci yüzyılın en kötü şöhretli şehvet katili olan Haarmann 1879 yılında
Almanya'nın Hannover kentinde bir işçi ailesinin çocuğu olarak dünyaya gelmişti.
En büyük zevki bir kız çocuğu gibi giyinmek olan asık suratlı, fazla zeki
olmayan bir çocuktu. 17 yaşında çocuk tacizcisi olarak tutuklanmasının ardından
bir akıl hastanesine yatırıldı. Altı ay sonra buradan kaçıp İsviçre'ye gitti,
sonra da Hannover'e geri döndü.
Bir süre boyunca saygın bir hayat sürmeye
gayret etti; Puro fabrikasında bir iş buldu ve genç bir kızla nişanlandı. Ama bu
göreceli normal dönem uzun sürmedi. Nişanlısını terk ederek orduya katıldı. 1903
yılında tekrar Hannover'e döndüğünde irili ufaklı suçlarla dolu bir hayatın
içine atıldı. Yirmili yaşlar boyunca yankesicilikten hırsızlığa uzanan türlü
suçlar nedeniyle devamlı hapse girip çıktı. Birinci Dünya Savaşı'nı demir
parmaklıklar arkasında geçirdi.
1918'de hapisten çıktı, doğduğu şehre döndü
ve bir kaçakçılık çetesine katıldı; çetenin kaçırdığı mallar arasında karaborsa
sığır eti de vardı. Bu arada polise muhbirlik de yapmış ve bu ek işi ona yasa
dışı faaliyetlerine karşılık bir koruma sağlamıştır. Ancak 1919'da yatakta genç
bir erkekle yakalanınca tekrar hapse gönderildi.
Dokuz ay sonra hapisten
çıkınca, Haarmann daha önce hiçbir şekilde örneği görülmemiş sapkınlıktaki
kariyerine başladı. Hannover'in suç batağı olan eski mahallesinde yaşayan
Haarmann, Hans Grans adında eşcinsel bir erkek fahişenin esiri oldu. Bu ikili
beraberce savaşın yıktığı şehri dolduran genç erkek göçmenleri avlamaya
çıktılar. Her ne kadar Haarmann 27 cinayetle suçlandıysa da, en az 50 cinayetten
sorumlu olması muhtemeldir. Kurbanlarını öldürme yöntemi her seferinde aynıydı.
Karnı aç olan genci odasına girdikten sonra, Haarmann onun karnını
doyuruyor, daha sonra da üzerine çullanarak (çoğu zaman Grans'ın da yardımıyla)
gencin boğazını neredeyse kafası kopuncaya kadar ısırıp çiğniyordu. Genellikle
kurbanın vücudu üzerinde debelenirken cinsel bir tatmine ulaşıyordu.
Daha
sonra, Haarmann ve Grans cesedi parçalayıp karaborsada et niyetine satıyorlardı.
Kurbanların giysilerini de satıyor ve cesetlerin yenilemeyecek parçalarını
kanala atıyorlardı.
Kaybolan gençlerin sayısı artınca polisin şüphesi
Haarmann'ın üzerinde toplanmaya başladı. Ondan karaborsada "biftek" alan bir
kadın, bunun insan eti olduğundan şüphelendi ve eti polise götürdü. 1924 yazında
kanalın kıyısında birkaç tane kafatası ve bir çuval kemik bulundu. Haarmann'ın
odasını araştıran dedektifler, gençlerin giysilerini buldular. Ev sahibesinin
oğlunun giydiği palto-bunu ona Haarmann vermişti- kaybolanlardan birine aitti.
Sonunda Haarmann her şeyi itiraf etti. 1924'te yargılandı, suçlu bulunup
idama mahkum edildi. İdamını beklerken "Hannover Vampiri" (Bu ad ona basın
tarafından verilmişti.), yazılı bir itirafname hazırladı ve burada yaptığı
korkunç şeylerden aldığı zevki hiçbir saklama endişesi duymadan anlattı. Kendi
isteği üzerine şehrin Pazar alanında başı bir kılıçla kesildi. Öldükten sonra
beyni çıkarıldı ve incelenmek üzere Goettingen Üniversitesine gönderildi.
Maalesef bu incelemeden bir sonuç çıkmadı. Yetmiş yıl sonra bile ilim Fritz
Haarmann gibi canavarların içindeki şeytanı anlamaya yaklaşmış değildir
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder